kulak

kulak
-ğı is.
1. 解́ 耳, 耳朵, 耳廓: Kulakları küçük. 他的耳朵小。Kardeşten karın yakın, kulaktan burun yakın. 成́ 鼻子比耳朵近, 儿女比兄弟亲。
2. (鱼的)鳃
3. (调节弦乐器弦的)弦轴
4. 转́ 听力, 听觉
5. 犁铧: \kulak demiri 犁铧
-i \kulak ardı etmek 放在脑后, 不听, 不在乎, 不在意: Vaktinde yaptığımız uyarıları kulak ardı etti; cezasını çekiyordu. 他当时不把我们的警告当回事, 现在吃苦头了。-i \kulak arkasına almak 放在脑后, 不听, 不在乎, 不在意 \kulak asmak 注意, 留心, 听从: O, satıcıların lâkırdısına kulak samıyordu. 他当时没有留意那些商贩的话。Tehditlerine kulak asmam, elinden geleni ardına koyma. 我不怕你的威胁, 来吧!有什么招数全使出来吧!Yaptığımız uyarılara omuz silker, kulak asmazdı. 对我们向他提出的警告, 他耸耸肩膀, 不当回事。\kulak belâsı 噪音 \kulak delmek 揭穿(赌博中的)骗局 \kulak dolgunluğu 道听途说的消息: Anlattıklarını pek önemsemedim; çünkü önceden kulak doluluğum vardı. 他说的这些我根本都不当回事, 因为我以前也听说过。\kulak erimi 听力所及的范围, 可听距离 -e \kulak kabartmak 侧耳倾听, 仔细听, 注意听: Önümde yürüyen iki kızın konuşmalarına kulak kabarttım; yeni filmden söz ediyorlardı. 我注意听了听走在我前面的两个女孩儿的谈话, 她们在议论一部新电影。\kulak kesilmek 全神贯注地听: Öğretmenimiz bize kitap okurken tüm sınıfı kulak kesilirdik. 我们的老师在向我们读课文的时候, 我们全班都全神贯注地听。\kulak \kulaka 悄悄地, 私下里 \kulak misafiri 偶然听到别人的话的人, 无意听到别人话的人 -e \kulak misafiri olmak 无意中听到, 偶然听到: Her önünden geçtiğim insanın söylediklerine kulak misafiri oluyorum. 当我从每个人面过时, 他们的讲话我无意都听到了。Yanımda çalışan iki kişinin konuşmasına istemeyerek kulak misafiri olmuştum. 我无意中听到了在我旁边干活的两个人的谈话。\kulak tıkacı 耳塞 -e \kulak tıkamak 充耳不闻; 不理睬, 置若罔闻: Onlar sokak adamlarının konuşmasına kulak tıkamış. 他们对街头人们的议论充耳不闻。\kulak tırmalamak 刺耳 \kulak tırmalayıcı 刺耳的: Bu ses ona şimdi çatlak bir zurnadan çıkan sesler gibi kulak tırmalayıcı geliyordu. 这声音现在对他来说就像是吹破唢呐那样刺耳。-e \kulak tutmak 1) 倾听 2) 听话, 听从: Benim sözüme kulak tutun. 我的话你要好好记着!-e \kulak vermek 1) 倾听; 打听: Esen Hanım sağa sola kulak veriyor ve şuraya buraya lâkırdı yetiştiriyor. 艾森太太四处包打听, 到处传闲话。 2) 听话, 听从: Balıkçı fitili almış gidiyordu, ileri sürdüğüm fikirlere kulak bile vermiyordu. 渔夫暴跳如雷, 我的话他根本听不进去。\kulak yırtıcı ses 刺耳的尖叫声 \kulakı ağır işitmek 耳背 -in \kulak (lar) ı çınlamak 转́ 1) 被念叨, 被想到: Dün akşam üstü kulaklarım çın çın çınladı, beni sevdiklerimden biri andı ama kim? 昨天傍晚我耳鸣, 又是我的哪个情人在想我, 可是是谁呢? 2) 被议论, 被说坏话: Kulağım çınlıyor, gene ayağıma ip takmış olmalılar. 我耳鸣, 肯定是他们又在说我的坏话。\kulakı delik 消息灵通的, 聪明的, 机灵的, 有心眼的: \kulakı delik bazı gayretkesler 一些聪明勤奋者 -in \kulakı düşük 山穷水尽的, 钱花完了的, 一无所有的: Hayrola! Bugün kulağın düşük; neyin var? 嗨!今天你可是一无所有了, 你还有什么吗?-in \kulakı işitmek 听, 听见: Gözü dumanlanmış, artık ne söylesen kulağı işitmez. 他在气头上, 你说什么他也听不进去。\kulakı kesik 在行的, 内行的, 见多识广的 \kulakı kirişte 警觉的, 戒备的, 警惕的; 留神等着听: Kedi, kulağı kirişte bekliyor; ufak bir tıkırtı olsa panter gibi atılıyor. 猫竖起耳朵等着, 哪怕稍有一点儿动静, 它就会像豹子一样扑过去。Tehlike içinde kulağı kirişte bekleyeceği yerde horul horul uyuyor. 在这危险的时刻, 应该保持戒备, 可他却在呼呼大睡。\kulakı okşamak 悦耳 \kulakı (bir şeyde) olmak 关注, 倾听 \kulakı tetikte (olmak) 全神贯注地倾听着: Kulağı tetikte, avuçları terlemiş, yüreği küt küt atıyor. 他小心倾听着, 手心都出汗了, 心怦怦直跳。\kulakı tıkalı 1) 聋的, 耳背的 2) 不愿意听的 -in \kulakına bir söz koymak 唤醒, 忠告, 劝戒 -in \kulakına çalınmak 无意中听到, 隐约听到: Hoca Ahmet efendinin vefat ettiği geçenlerde kulağıma çalınmıştı. 最近我隐约听人说艾哈迈德老师已经去世。\kulakına çan çalmak 大声嚷嚷, 大声说 -in \kulakına çarpmak 被听到 -in \kulakına davul çalınmak 充耳不闻, 不在乎, 不在意, 听不进去 -in \kulakına değmek 1) 无意中听到, 隐约听到 2) 传到某人耳里, 被某人知道 \kulakına fısıldamak 窃窃私语, 小声嘀咕, 悄悄地告诉 -in \kulakına gelmek 1) 无意中被听到, 隐约听到 2) 传到某人耳里, 被某人知道 -in \kulakına girmek 被听从, 被留心听: Her söylediğim oğlumun kulağına girer. 我儿子很听我的话。Hiddetten bütün vücudu zangır zangır titriyordu; sözlerimin hiçbiri kulağına girmiyordu. 他气得浑身发抖, 我的话他一句也没听进去。\kulak (lar) ına inanmamak 不相信(自己的)耳朵, 不信听到的话: Kulaklarıma inanamıyordum, bu kadar narin, bu kadar nahif bir vücutta böyle bir ruh. 我真不敢相信自己的耳朵, 如此单薄瘦弱的躯体中竟有这样的活力。-in \kulakına kar suyu kaçmak 听到不顺心的事情 -in \kulakına koymak 1) 事先对某人提供有关情况 2) 提醒, 告戒, 忠告: Bunu Bayram ağanın kulağına koydular. 他们已就此事提醒过巴伊拉姆大哥。-in \kulakına kurşun akmak 耳聋 -in \kulakına küpe asmak 引以为戒, 牢记 -i \kulakına küpe etmek 引以为戒, 牢记: Bu sözümü kulağına küpe et kızım! 姑娘, 你要牢记我的这句话。Babasının verdiği nasihatları devamlı olarak kulağına küpe etmiş; bunun faydasını da epey görmüştür. 他时刻把父亲的教导牢记在心, 获益匪浅。-in \kulakına küpe olmak 引以为戒, 牢记: Bu yenilgi senin kulağına küpe olsun. 你要以这次失败为前车之鉴。Bu sefer de pek az zararla kurtuldun, lâkin kulağına küpe olsun da bir daha ihtiyatsız davranma. 这次你又逃过去了, 没吃多大的亏, 可是你要以此为鉴, 不要再卤莽行事。\kulakına küpe takmak 引以为戒, 牢记 \kulakına lâf girmemek 不听劝, 听不进: Kız geldi geleli üç aydır söylüyorum, kulağına lâf girmiyor. 这姑娘一来我就说她, 已经3个月了, 她一句话也听不进去。\kulakına pire kaçmak 怀疑, 疑惑 -in \kulakına sokmak 1) 事先对某人提供有关情况 2) 提醒, 告戒, 忠告 -in \kulakına söylemek 窃窃私语, 小声嘀咕, 说悄悄话: Bir toplulukta birinin kulağına bir şey söylemek görgü kurallarına uymaz. 在众人面前说悄悄话是不礼貌的。-in \kulakına söz girmemek 不听劝, 听不进 -in \kulakında yer etmek 牢记, 不忘: Davranışlarından, sözlerimin kulağında yer etmediğini anlıyorum. 从他的言行来看, 我的话他没听进去。\kulakından gebe etmek 灌输 \kulakını açmak 倾听, 认真听, 好好听: Etrafında herkes kulağını açmış dinliyor, sen hiç aldırmıyorsun. 别人都在认真地听, 而你却心不在焉。-in \kulakını burmak 1) 揪耳朵 2) 提醒, 警告, 告诫: Aylarca önce kulağını burmak istedim, o zaman işi anlasaydın, bugün bu fena vaziyete düşmezdin. 几个月前我就想提醒你, 当时你要是了解其中猫腻, 今天就不会如此不幸了。 3) 教训 -in \kulakını bükmek 1) 揪耳朵 2) 提醒, 警告, 告诫: Sen onun kulağını büküver. Tenkitlerinde biraz ileri gidiyor. 你去提醒他一下, 他的批评有些过分了。 3) 教训 -in \kulakını çekmek 1) 揪耳朵 2) 提醒, 警告, 告诫 3) 教训: Merak etmeyin, ben onun kulağını çekerim. 你们别急, 我会去教训他的。-in \kulakını çınlatmak 1) 说某人的好话, 想念: Akşam senin sözünü ettik, kulağını çınlattık. 晚上我们谈到了你, 我们想念你。 2) 说坏话, 议论 \kulak (lar) ını dikmek 竖起耳朵仔细听, 认真听: Av köpeği bir çıtırtı iştince kulaklarını dikti, koştu, bıldırıncını yakalayıp avcıya getirdi. 猎狗一听到动静, 就竖起了耳朵, 扑过去抓住鹌鹑交给了猎人。-in \kulakını doldurmak 抢先向某人阐述自己的看法, 先打招呼, 灌输: Ali’nin kulağını doldurdum o da benimle ağız birliği edecek. 我已经给阿里打过招呼了, 他也将和我们统一口径。Senin kulağını yanlış düşüncelerle doldurmuşlar. 他们给你灌输了许多错误的思想。\kulakını kiraya vermek 装听不见: Kulağını kiraya mı verdin? 你没长耳朵呀?-e \kulakını tıkamak 不想听, 不愿听 \kulakının arkası kalmak 被滥用 -in \kulakları dolmak 听腻了: Bunu dinleye dinleye kulaklarım doldu. 这件事我听来听去都听腻了。-in \kulakları kapıda kalmak 焦急地等消息 -in \kulakları parçalanmak 听到非常刺耳的声音 -in \kulakları paslanmak 好久没听到音乐了 \kulaklarına kadar kızarmak 羞得面红耳赤, 极难为情, 非常惭愧, 发窘: Ben utancımdan kulaklarıma kadar kızardım. 羞得我耳根都红了。\kulaklarında çınlamak 隐约听到 \kulaklarını dikmek (动物)全神贯注地听。Hayvan birdenbire sarı gözlerini açtı, kulaklarını dikerek etrafını dinledi. 这只畜生突然睁开一对黄眼睛, 倾听着周围的动静。\kulaklarını takınmak 洗耳恭听 -e \kulaklarını tıkamak 不想听, 不愿听: Kendisinin iyiliğine yapılan bütün tenkitlere, kulaklarını tıkamanın cezasını şimdi görmeye başlamıştı. 他不听大伙儿的善意批评, 现在开始吃到苦头了。\kulaklarının pasını gidermek (或 silmek) 隔了很久又听到音乐 \kulaklarının üstüne yatmak 不想听, 不愿听: Israrla söyledim dinlemedi; kulaklarının üstüne yattı. 我一再嘱咐他, 可他就是不听。-e \kulaktan âşık olmak 仰慕, 慕名爱上: Bu okçu şehzadeye kulaktan âsık olmuş. 她很仰慕这位弓箭手王子。Çin Seti’ni ballandıra ballandıra anlattı; kulaktan âşık oldum; gideceğim. 他把长城说得天花乱坠, 我顿生仰慕之心, 我要去看看。\kulaktan dolma 道听途说的消息: Biz yüksek okulları görmedikse de essahtan bilenle kulaktan dolmayı ayırt ederiz. 我们虽然没有上过大学, 但我们也能分清楚什么是事实, 什么是道听途说。Onlar da orta gelirli aile çocukları idi; lüks hayat hakkındaki bilgileri kulaktan dolma sınırını geçmemişti. 他们也是中等收入家庭的孩子, 所谓豪华生活的知识不过是道听途说而已。\kulaktan kapma 道听途说的: Kulaktan kapma bilgilerle yetinmeyelim; iyice araştıralım. 我们不应该满足于道听途说的材料, 应该进行认真的调查研究。\kulaktan kapmak 道听途说 \kulaktan \kulaka 道听途说传播消息: Kulaktan kulağa yayılan haber mutlaka yanlış olarak ulaşır. 道听途说传播消息肯定越传越走样。\kulaktan pamuk atmak 茅塞顿开 \kulaktan yer etmek 牢记, 不忘
II
-ğı 俄́ is. 富农

Türkçe-Çince Sözlük. 2014.

Игры ⚽ Нужно решить контрольную?

Look at other dictionaries:

  • KULAK — KULAK, Katholieke Universiteit Leuven Campus Kortrijk Informations Fondation 1964 Type Université publique catholique Régime linguistique Néerlandais …   Wikipédia en Français

  • kulak — kȕlāk m <V āče, N mn āci> DEFINICIJA 1. pov. bogati seljak u carskoj Rusiji 2. ideol. u SSSR u i u drugim komunističkim zemljama seljak čiji posjed prelazi zemljišni maksimum (koji mu se potom oduzima) ETIMOLOGIJA rus. kulák: šaka ← tur.tat …   Hrvatski jezični portal

  • kułak — I {{/stl 13}}{{stl 8}}rz. mos IIa, lm M. kułakacy {{/stl 8}}{{stl 7}} w latach pięćdziesiątych: bogaty chłop, właściciel dużego gospodarstwa rolnego, zatrudniający robotników najemnych (wyraz używany ze zdecydowanie negatywnym zabarwieniem… …   Langenscheidt Polski wyjaśnień

  • kulak — (n.) 1877, from Rus. kulak (pl. kulaki) tight fisted person, lit. fist, from Turki (Turkish) kul hand …   Etymology dictionary

  • Kulak — Kulak, Getreide u. Reisgewicht auf Java = ungefähr 9 Zollpfund …   Pierer's Universal-Lexikon

  • Kulak — Kulak, javan. Gewicht für Getreidesorten = 9 Zollpfd …   Herders Conversations-Lexikon

  • kulak — (plural kulaks) sustantivo masculino 1. Agricultor ruso con tierras propias y posición acomodada: Los kulaks de la época de los zares desaparecieron con el ascenso de los soviets …   Diccionario Salamanca de la Lengua Española

  • kulak — kulak, I, 209, 212, 220, 377, 383; I I, 17, 23, 73, 133, 150, 154. 161, 337, 352; III, 31, 253, 286, 357 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • kulak — [ko͞o läk′, ko͞o′läk΄] n. [Russ, lit., fist, hence, tightwad < ?] a well to do peasant farmer in Russia who profited from the labor of poor peasants and opposed the Soviet collectivization of the land …   English World dictionary

  • kulak — 1. is., ğı, anat. 1) Başın her iki yanında bulunan işitme organı Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum. H. C. Yalçın 2) anat. Bu organın, sesleri toplayıp içeriye almaya yarayan dış bölümü Elleriyle… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Kulak — Kulaks (Russian: кулак, kulak, fist , by extension tight fisted ) were a category of rich peasants in later Russian Empire, Soviet Russia and early Soviet Union. The word kulak , originally referred to independent farmers in Russian Empire, as a… …   Wikipedia

Share the article and excerpts

Direct link
Do a right-click on the link above
and select “Copy Link”